Daha önce sizlere bu köşeden COVID-19 ve Genetik Yatkınlık isimli yazım ile seslenmiştim. Son günlerde komşu ülkelerde ve özellikle Avrupa’da artan COVID-19 vakaları ile pandemi tekrardan gündemi meşgul ediyor. Hayatımızda bulaşıcı SARS-CoV-2 varlığının bundan sonra var olacağını unutmadan gerekli önlemler alarak devam edeceği gerçeği ile birlikte sizlere kalıtsal hastalıklar ve genetik bilimindeki son gelişmeler hakkında bilgilerimi paylaşacağım.
Aslında biz Kıbrıslılar, genetik hastalık kavramı ile çok uzun yıllardır yaşıyoruz. Bir Akdeniz Bölgesi hastalığı olarak da bilinen Talasemi (Akdeniz Anemisi) hastalığı en sık görülen otozomal resesif olarak kalıtılan bir hastalıktır. Otozomal resesif terminolojisini açacak olursak, hastalığın çocukta görülmesi için anne ve baba da bu hastalığa neden olan gen için mutasyona (genom üzerindeki kalıcı patolojik değişiklik) sahip olmaları gerekmektedir. Yani anne ve baba bu hastalık için taşıyıcı olmalıdır. Kuzey Kıbrıs’ta Talasemi taşıyıcılığı oranı nüfusun yaklaşık %80-85’ini kapsamaktadır. Talasemi hastalarına ilk dikkat çeken Limasol’lu ve uzun yıllardır Girne’de ikamet eden Dr. Nuray Yeşiladalı öncülüğünde başlamıştır. Hasta çocukların ve ailelerinin yaşadığı sıkıntılara tanıklık eden Dr. Yeşiladalı, Talasemi Derneği’nin kurulmasında büyük katkıları olmuştur. O dönem 170-180 Talasemi hastası bulunurken, 1985 yılından günümüze yürütülen Talasemi Koruma Programı 100% başarı ile devam ederken, 1980-1990 yılları arası doğan 70-75 kadar kayıtlı Talasemi hastası ile bugünlere geldik. Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi bünyesinde kurulan Talasemi Merkezi’nde uzun yıllar emek veren ve talasemi ve hematolojik hastalıklar konularında bilimsel çalışmalara katkı koyan Dr. Gülsen Bozkurt’u da unutmamak gerekir.
Genetik hastalıklarla karşılaşmadan onları tanımak çok olası değildir. Dünya’da en sık rastlanan bir diğer otozomal resesif geçişli çocukluk çağı hastalığı olan Spinal Müsküler Atrofi’yi (SMA) size bu yazımda tanıtacağım. Genel popülasyona göre görülme sıklığı 1/6000-10000, taşıyıcı sıklığı ise 1/40-60’tır. Popülasyonlara göre görülme sıklıkları Birleşik Krallık’ ta her 10000 canlı doğumda 0,4, İtalya’da 0.78, Almanya’da ve ABD’de 1, Türkiye’de 1.6 olarak tespit edilmiştir. Taşıyıcı frekansları ise Birleşik Krallık’ ta 1/90, İtalya’da 1/57, Almanya’da ve A.B.D’ de 1/10, Türkiye’de ise 1/50 olarak tespit edilmiştir. Türkiye’de akraba evliliğinin yüksek olmasından dolayı SMA’dan etkilenen çocuk sayısı fazladır. Akraba evliliği yapan kişiler paylaştıkları gen çeşitleri oranı rastgele evlilik yapan kişilere göre daha fazladır. Dolayısı ile otozomal resesif bir hastalık için taşıyıcı olan çiftlerin hasta çocuk dünyaya getirme oranı %25 iken akraba evliliği yapan kişilerde bu oran daha da yüksek olabilmektedir. Yalnız akraba evliliği otozomal resesif hastalık görülme sıklığını artırmamaktadır, aynı zamanda kapalı toplumlarda (Aşkenazi Yahudileri gibi) ve Talasemi örneğinde olduğu gibi ada popülasyonlarında da otozomal resesif hastalıkların görülme sıklıkları daha yüksek olabilmektedir. Bunlara ek olarak SMA hastalığının oluşumuna yeni gen mutasyonları (de novo) da %2 oranında etki etmektedir.
Hastalığı bilmeyenler ya da duymayanlar için SMA, vücutta istemli kasların kuvvetsizliğine ve erimesine yol açan kalıtsal, sinir ve kası tutan (nöromüsküler) bir grup hastalığa verilen addır. Uluslararası SMA konsorsiyumu, hastalığın başlama yaşı, klinik inceleme, kas biyopsisi ve elektrofizyolojik kriterlere dayanan hastalık şiddetine göre çocukluk yaşından başlayan SMA’ları üçe ayırmıştır: 1. Tip 0, 2. Tip 1 SMA (Werdnig-Hoffmann), 3. Tip II SMA, 4. Tip III SMA (Kugelber-Welander) ve Tip 4 SMA (yetişkin başlangıçlı). Bu hastalığın tüm tiplerinde omuriliğin ön boynuz hücrelerinde dejenerasyon meydana gelmektedir. Aynı zamanda en sık rastlanan kalıtsal alt motor nöron hastalığıdır. Hastalığın en ağır formu olan Tip 1 tanısını 6 aydan önce alan bebeklerde yaşam belirtisi çok kısa oluyor. Tip 2 ve Tip 3’de ise göreceli olarak hastalık daha hafif seyrediyor. Birçok çocuğun hayatını kaybetmesine neden olan SMA, yürüme, yemek yeme veya nefes alma kabiliyetini ortadan kaldırıyor.
Günümüzde SMA2nın kesin bir tedavisi bulunmamaktadır. SMA’ya yol açan ve altında yatan mekanizmayı hedefleyen iki tedavi seçeneği kullanıma sunulmuştur ve hastalığın ilerlemesi üzerinde olumlu etkilere sahip olduğu gözlenmiştir. Bu tedavilerin, özellikle semptom başlangıcından önce tedavi başlatılırsa, SMA’nın doğal seyri üzerinde de olumlu bir etkisi olması muhtemeldir. Yenidoğan taraması yoluyla etkilenen bir bireyin tespit edilmesinden sonra hedefe yönelik tedaviye ne zaman başlanacağı kararı, genotipe ve semptomların varlığına bağlıdır. Roaktif destek tedavisi, özellikle en şiddetli SMA vakalarında semptom şiddetini azaltmak için gereklidir. Beslenme veya disfaji bir sorun olduğunda, hastalığın seyrinin erken döneminde bir gastrostomi tüpünün yerleştirilmesi uygundur. Gastroözofageal reflü hastalığı ve kronik kabızlık için standart tedavi gerekebilir. Solunum fonksiyonu kötüleştikçe, trakeotomi veya girişimsel olmayan solunum desteği önerilebilir. Eğrilik, pulmoner fonksiyon ve kemik olgunluğunun ilerlemesine bağlı olarak skolyoz için cerrahi onarım düşünülmelidir. Ağrılı kişilerde kalça çıkığına yönelik cerrahi müdahaleler yapılmaktadır. Bununla birlikte, presemptomatik bireyler, hedefli ve/ veya destekleyici tedavileri başlatmak için uygun zamanlamayı belirlemek üzere semptomların gelişimi için uzman hekim tarafından izlenmeleri gerekmektedir. Etkilenmiş çocuklar için altı ayda bir veya daha sık çok disiplinli değerlendirme, beslenme durumunu, solunum fonksiyonunu, motor fonksiyonunu ve ortopedik durumu değerlendirmek ve uygun müdahaleleri belirlemek için önemlidir. SMA’nın tedavisi için en güncel ve umut verici buluş olan ve 2020 Nobel Kimya Ödülü alan CRISPR Genom düzenleme yaklaşımları ile birlikte yürütülecek kök hücre-gen tedavisi birleştirilmiş tedavileri hem SMA’nın hem de doğuştan gelen genetik hastalıkların tedavisine ışık tutmaktadır.
Risk altındaki akrabalar için taşıyıcı testi ve yüksek risk altındaki gebelikler için doğum öncesi test, etkilenen bir aile üyesine moleküler genetik test ile SMA teşhisinin doğrulanması Kuzey Kıbrıs’ta da mümkündür. Konu ile ilgili sorularınızı belirttiğim e-posta adresine gönderebilirsiniz. Pandemi döneminde bulunduğumuzu bir kez daha hatırlatır maske kullanımız, kişisel hijyen, sosyal mesafenin önemini kendimiz ve yakınlarımız için önemli olduğunu unutmayalım.