GezginManşet

Teknoloji ve Geleneksel Kültürün Birleştiği Nokta “Tokyo”

Pandemi sürecinin hepimizi etkilediği şu günlerde, daha iyi anlamaya başlıyoruz gezebilmenin ve özgür olmanın ne demek olduğunu. Benim için uçağa binmek sıradan ve günlük bir rutinken bir anda kapalı kapılar arkasında dışarıya bakabildiğim tek yer olan balkonumun camında üstümden geçen kargo uçaklarının içindeki paketleri kıskanırken buldum kendimi. Üstümden Tokyo’dan gelen bir kargo uçağı geçerken, bende sizinle bu muhteşem şehri paylaşmak istedim.

Japon kültürünün buram buram hissedildiği bu şehir, bir taraftan oldukça şık ve geleceğe dönük yüzüyle karşınızda dururken, bir taraftan da hemen hemen hiçbir ülkede görmediğim kadar kendi geleneklerine bağlı ve oturmuş altyapısıyla şaşırtıyor insanı. Bana göre Japonya ve Japonlar dünyada alışılagelmiş ve bildiğiniz ne varsa hepsini yerle bir edecek tek ülke ve tek toplumdur. Bu durumu daha uçaktan inmeden hissetmeye başlıyorsunuz. Uçak duruyor ve ilk sıradan başlamak üzere herkes sıra ile uçaktan çıkarak kimse önündeki koltuk boşalmadan yerinden bile kıpırdamıyor. O zamanlarda corona denen bela henüz başımızda yok ama ülke neredeyse bugünün şartları gibi bir işleyişe sahip. Kimse kimseye bir metreden fazla yaklaşmıyor ve kendi alanına girmemeye özen gösteriyor. Dayanamayıp soruyorum ve diyorum ki “Neden birbirinizden bu kadar uzak mesafelerle bekliyorsunuz?” yanıt bir hayli şaşırtıcı “Birisine fazla yaklaşırsanız onun enerji alanına girersiniz ve sizin hissettiğiniz negatif ve pozitif duygular diğer kişinin duygularıyla karışır ve buda hem sizi hem de karşınızdaki kişiyi sebepsiz yere mutsuz edebilir” hayret ediyorum. Bunun takipçisi olmaya kendi kendime söz veriyor ve gözetlemeye başlıyorum. Gözetledikçe hayret ediyorum. Bırakın insanların birbirlerine yaklaşmalarını, otobüslerdeki koltuklar bile neredeyse birer sıra çıkarılmış business class rahatlığında. Sebep yine ayni… Enerji karışmasın.

Alandan şehre giderken yol boyunca olan yol çalışması ve her 500 metre arayla elinde ışıklı bayrak sallayan şoförlerin dikkatini cekmekle yükümlü insanları görünce kendimce gülmeye başlıyorum. Koskoca Japonya’da teknolojinin göbeğinde niye birer reflektör koymak yerine insanların eline bayrak verip sallatıyorlar ki? Sonradan yine yanıtı öğrenip boyumun ölçüsünü alıyorum. Devlet kimse işsiz kalmasın diye herkese bir şekilde is buluyor ve işsizliği önlüyormuş. Anlayacağınız devlette para bol. Bunu bir parktaki tuvaletin klozet değişiminde de fark ediyorum. Bir klozet değişilecek ancak 6 kişi işlem yapıyor. Biri başında izliyor, diğeri yerine oturtuyor, bir diğeri vidalarını sıkmakla sorumlu, diğeri elektriğini bağlamakla ( Japonya’daki parklar dâhil her tuvalet kendinden ısıtıcılı, klozet kapağını kendi açıp kapatıp sifon çeken ve müzik çalan bir sisteme sahip olduğu için elektriğe ihtiyacı var) sakince izliyorum onları ve yine hayretlere düşüyorum. Bu işlemi yaparken bile kimse kimseye fazla yanaşmıyor. Herkes kendi sırasını bilip görevi geldiğinde ise başlıyor ve o kişi oradan uzaklaşmadan diğeri gelip bir sonraki ise devam etmiyor. Devletin yaptığı araştırmaya göre bu durum yapılan işlerin daha sağlıklı ve kontrol edilebilir olduğunu kanıtlamış.

150 pounda bir adet elma alır mısınız?

 

Japon kültürü oldukça değişik dedim ya! Hastalandığınız zaman yan komşunuz size çiçek veya kolonya göndermek yerine meyve gönderiyor. Ancak bu meyveler öyle sıradan meyveler değil. Eczane gibi sadece sağlık için meyvelerin satıldığı dükkânlar var ve bu dükkânlarda hayretlere düşüyorsunuz. Bir adet elmanın 150 pounda satıldığı bu dükkânların bu kadar pahalı olmasının sebebi ise o yıl o ağaç elma verirken doğru zaman ve doğru iklimde açılan çiçekleri incelemeye başlayıp, kendi doğasında doğru zamanda meyve vermesinin takibi yapıldıktan sonar içlerinde en güçlü seçilen 4-5 meyve dışında ağacın tüm meyvelerinin toplanıp sadece o 3-4 meyvenin bırakılıp, meyvelerin daha yüksek vitamin ve en doğru şekilde yetiştiğinden emin olma sebepleriymiş. Yani aslında bir elmayı alırken ağacı satın alıyorsunuz çünkü koca ağaçtan bir elma bırakmışlar daha sağlıklı olsun diye. Bu konuda aradığınız her türlü meyve mevcut ancak elmanın fiyatından yola çıkarak, karpuzu siz hayal edin.


Louis Vuitton ve Bisiklet

Japonlar birçok insanın düşündüğünün aksine oldukça uzun boylu ve kendilerine çok dikkat eden, hatta kendilerini Asya kıtasının en üstün ırkı olarak gören insanlar. Bu nedenle Asya kıtasının en dünyalı olmaktan yoksun ve saygı konusunda kültürel eksiklik yasayan Çin ırkına benzetilmekten nefret ederler. Hal böyleyken sokakta göreceğiniz çoğu Japon hanımefendi ve beyefendiyi tepeden tırnağa süzerken aslında yaklaşık 20-30 bin dolarlık bir marka yatırımı görüyorsunuz. Baştan aşağıya herkesin marka giydiği, Mercedes arabanın sadece en üstün modeli olan May Bach serisinin kullanıldığı bu şehirde bir anda Louis Vuitton veya Channel markalarla bezili bir hanımefendinin bisikletle yanınızdan geçtiğini görmek sizi şaşırtmasın. Onlar için önemli olan ulaşımın en sağlıklı ve en kısa halidir. Gösterişli kısmı değildir. Peki de o zaman Mercedes May Bach ne is? Diyecek olursanız orda da yine fazlasıyla rahatlık ve konfor öne çıkıyor.

İnsana saygı…

İnsanın hayvanlardan neden daha üstün olduğunu anlayabileceğiniz dünyadaki bu yegâne şehir size kendinizi insan olduğunuz için özel hissettirip “E biz hayvanmışız yahu!” diye hissettirebiliyor. Sıradan bir market alışverişini ele alacak olursak kasaya kadar aralıklarla geliyorsunuz. Arkanızdaki sırtınıza binmiyor. Rahat rahat eşyalarınızı kasaya bırakıyorsunuz. Kasa görevlisi aldığınız her şeyi iki eliyle tutarak kasadan geçirip özenle paketliyor. Arkanızdaki de sakince sizi bekliyor. Alışverişiniz bitiyor, ödemesi için kredi kartınızı uzatıyorsunuz ve görevli başını eğip teşekkür ederek kartı yine iki eliyle tutarak alıyor ve ödemeyi alıyor. Tek elle kart ya da para almak hakaret gibi sayılıyor. Sonrasında “Bu seremoni bitti herhalde” diye düşünmeyin. Görevli fişinizle birlikte aldığınız tüm poşetleri eline alıyor sizinle market dışına kadar gelip kapıda poşetlerinizi eğilip teşekkür ederek size veriyor. Ardından fişinizi de verip geldiğiniz için teşekkür edip, iyi günler dileyip yine eğilip sizi selamlıyor. Bire bir yaşadığım bir başka olay ise bindiğimiz metrodaki anonstur. Metroda aniden trenin 17 saniye geç varacağını, evet yanlış duymadınız on yedi saniye… ve bu nedenle bir sonraki bağlantılı metro için bazı yolcuların beklemesi gerekenden 2 dakika daha fazla bekleyecekleri için özür dilenip, yaptığımız yolculuğun bedavaya dondurulduğu ve çıkışta biletlerimizi okuturken ödediğimiz paranın geri yükleneceği anonsunu duyunca hayatimin sokunu yaşadım.

Deprem ve depreme uyumlu yaşamak

Yaşanan depremlerin hepimizin hayatında ne kadar korkutucu olduğu net olsa da Japonlar bu durumla yasmaya çok alışmışlar. Bu alışkanlığın altında da elbette güvendikleri inşaatları ve teknolojileri var. İki defa 7 şiddetinden yüksek depreme tanık olduğum Japon’ ya bunu günlük bir rutin halinde yaşıyor. Gece uyurken sadece hafif başımın döndüğü hissi ile uyanıp sabah haberlerde okudum bu depremlerden birini. Diğeri ise saatte 350 km hızla gittiğim KURSUN TREN adı verilen trende yapılan anonstu. Kaptan birkaç dakika içinde deprem olacağını ve nedenle hızımızın 60km’ye düşeceğini söyledi. Yavaşladık ve sonra yeniden hızlandık. Bu ülkede, deprem bu kadar.


Geri dönüştürme ve Enerji

Geri dönüşümün en üst düzeyde olduğu bu ülkede hiç bir şeyin israfı yapılmıyor ve her şey geri dönüşümle geri dönüştürülüyor. Arabaların hemen hemen hepsi elektrikli ve sesleri bile yok.

Yiyecek ve Seçenekler

Bu konuda size hemen sunu söylemem lazım ki, deniz ürünleri ile aranız iyi değilse, ya aranızı düzeltip gidin, ya da beklentinizi fazla yüksek tutmayın aradığınız her şeyi bulabileceğiniz bu ülkede menünün yüzde sekseni balıktan oluşuyor Hatta çocuklar elmaşekeri yerine çubuğa takılmış pekmezli küçük ahtapotlar yiyorlar. Kulağa ne kadar itici geldiğini biliyorum ama inanın beklediğinizden daha iyi tadı. Yine de dünyadaki en güzel şey değil.

Amerika’yı görmüş herkesin birde Asya’nın Amerika’si Japonya’yı görmesi gerektiğine inanıyorum. Orada sanki hem saygıdan hem insanlıktan hem de dünyalı olmaktan çok daha fazla nasibini almış bir toplum var ve diğer ülkelerin yaptığı yanlışları izleyip doğrusunu yapmaya kararlı bir düzen içindeler. Gelecek ay Japonya gezisine FUJI Dağı ve Kyoto ile devam edip ardından da Osaka ile bitireceğiz. Gelecek sayımızda görüşmek dileği ile.

Benzer Haberler

Başa dön tuşu