Son zamanlarda “8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü” gündemde önemli bir yer kazandı.
Kadınların erkeklerle eşit haklara sahip olmak yolunda verdiği savaşın başlangıcı, 8 Mart 1857 yılında Amerika’nın New York kentinde tekstil sektöründe çalışan yüzlerce kadının düşük ücretlerini, uzun çalışma saatlerini ve insanlık dışı çalışma koşullarını protesto etmek için grevler yapması olarak kabul ediliyor.
Bu grevler sırasında çıkan yangında işçilerin fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamaması sonucunda çoğu kadın 129 işçi hayatını kaybetmişti. II. Sosyalist Enternasyonal toplantısında Clara Zetkin’in önerisiyle, 1857’de başlayan, kadın haklarının kazanılması ve kadınların birlikteliği mücadelesinin her yıl “Kadın Günü” olarak kutlanması kararlaştırıldı.
Peki, aradan yıllar geçtikten sonra ülkemizde ve dünya da bu durumun değiştiğini gözlemleyebilir miyiz? Sanırım cevap maalesef ki olumsuz.
Günümüzde halen daha kadınların emekleri sömürülüyor, özel sektörde kadınlar erkeklere oranla daha az maaşa çalıştırılıyor, meslek seçimlerinde erkeklere ayrıcalıklı davranılıyor ve en kötüsü de bazı kadınların çalışma hakları bile ellerinden alınıyor.
Kadınların hayatın içinde aktif olması, korunması ve eşit şekilde hayatını sürdürmesi bir ihtiyaç değil MECBURİYETTİR!
Öte yandan korkunçta olsa bir gerçek var ki “Kadına Şiddet!”
2022 yılına girmemize birçok şeyin gelişmesine rağmen hala daha son bulmayan bir durum.
Kadını obje gibi gören bakış açısına dur demeliyiz!
Günümüzde her üç kadından biri şiddet görüyor. Her yıl yüzlerce kadın eşi tarafından öldürülüyor. İşte, evde, aile evinde ve sosyal medyada tacize uğruyor.
Öldürülme korkusu nedeniyle eşinden boşanamıyor, babası ya da abisi izin vermedi diye eğitimini tamamlayamıyor ve kıyafeti yüzünden hakarete uğruyor.
Umarım tüm bu kötülükle son bulur ve gelecekteki nesillere daha yaşanılabilir bir dünya bırakabiliriz.