Sadece merak ile başlayan bir hikâye ne kadar ileriye gidebilir? Hayriye Umar hem kendi hayalini gerçekleştiriyor, hem de toplumun önemli bir kültürüne sahip çıkıyor. “Değerlerimiz Bizi Birbirimize Bağlar” diyen Hayriye Umar ile keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
Bize kendinizden bahseder misiniz?
1967 yılında Limasol’da doğdum. İlk, orta ve lise eğitimini tamamladıktan sonra İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinden mezun oldum. Adaya geldikten sonra Asil Nadir’in yanında işe başladım. Daha sonra da devlete geçiş yaparak Sosyal Sigortalar Dairesinde çalışmaya başladım. Normalde benim okuduğum bölümden mezun olanlar toplumlarda başı çeken kişiler olur. Yani CEO’lar, valiler, kaymakamlar, siyasetçiler benim okuduğum bölümden yetişir. Bense kültüre yönelmeyi tercih ettim. Kültürümüzü yaşatmayı ve daha çok duyurmayı, bu konuda başı çekmeyi tercih ettim. Genellikle üniversite eğitimi sırasında gördüğüm edindiğim tecrübelerime dayanarak kültürel değerlere aşırı derecede ilgi duymaya başladım. Çünkü kültürümüzde bulunan aşuremiz, paluzemiz, macunlarımız bizi birbirimize bağlar.
Neler üretiyorsunuz çeşitleriniz nelerdir?
Ceviz, turunç, incir patlıcan, karpuz, yeşil turunç bizim macun çeşitlerimizdir. Harnup paluzesi ve üzüm paluzesini yeni yapmaya başladık. Gül suyu, çiçek suyu da ürettiklerimiz arasındadır. Bu ürünlerin hepsini zamanında yaparız. O yüzden hepsi tamamen doğaldır.
Kültürümüze ait çok güzel bir değere sahip çıkıyorsunuz. Macun yapmaya nasıl başladınız?
Kıbrıs kültürünü çok sevdiğim için annemden bana macun yapmayı öğretmesini istedim ve evde denemeye başladım. Güçel meyve sebze pazarı vardı o zamanlar. Oraya bir gün bir hamile kadın geldi. Canı çekmiş, turunç macunu sordu. Ben o gün annemden öğrendiğim tarifle macun yapmıştım. Ben de Mustafa Amca’ya “Ben akşam turunç macunu yaptım isterseniz getiririm” dedim. Kabul edince hem kadına hem de market sahibine macunları götürdüm. Mustafa Amca meğer macunları satmış, akşama beni aradı; “Senin macunlar bitti hatta daha sipariş geldi varsa daha getir.” dedi. Bir iki kez arka arkaya sipariş gelince ben de yapıp vermeye başladım.
Ürettiklerinizi daha geniş alanda satmaya nasıl karar verdiniz?
Benim bu yolda büyümeme daha geniş kitlelere ulaşmama sebep olan kişiler vardır. Mehmet Eziç’in bana bu yolda çok katkı yapmıştır. Bunun yanında Lemar’ın sahibi Gaye Hanım’ın da katkısı vardır. İlk açılan Eziç’te yöresel birkaç tatlı satışı vardı. Tamamen tesadüfi bir dialog ve ikram ettiğim aşure ile bu sohbet işe döndü. Eziç ortamının dinamizm ve sinerjisi benim bu işe daha ciddi, daha duyarlı bakmama çok büyük katkı koydu. Tam 9 yıl Eziç’in aşuresini yaptım. Ayrıca Lemar marketlerin sahibi Gaye Hanım’ın da ürünlerimin güzel olduğu söylemesi ve bunları piyasaya sürmem gerektiği konusunda beni yüreklendirmesi, bu sektörde önümü açmamda yardımcı oldu. Tamamen tesadüfi ve tamamen doğaçlama gelişen bir sohbet işe döndü. İki önemli iş insanımıza da buradan hayatıma yaptıklarını dokunuşlardan dolayı teşekkürü bir borç bilirim. Ayrıca yerli üretime desteğini hiç esirgemeyen, bizim daha geniş kitlelere ulaşmamızı sağlayan Sosyal Girneli gazetesi’ne de çok teşekkür ederiz.
Her kavanozda el emeğiniz var. Peki, bu üretimin arkasında başka kimlerin emeği var?
Olayın fikir annesi benim, pazarlama ve tanıtım benim görevim ama aslında şuan bu işin asıl kahramanı üretimin başında duran Abdullah Umar’dır. Kendisi İngiltere’de konuyla ilgili bir üniversite bitirmiştir. Eşime de yardımcı olan işimizin yoğunluğuna göre çağırdığımız günlük işçilerimizdir.
Sizi diğer markalardan ayıran özellikleriniz nedir?
Bunu her yerde söylerim ve hiç tartışma da kabul etmem. Ürünlerimiz tamamen doğal ve katkısızdır. Biz sadece macuna odaklı bir marka olduğumuz için her kavanozda aynı kaliteyi yansıtmayı ilke edindik. Annelerinizin yaptığı macunlar nasılsa geleceğe onu aktarmayı hedefliyoruz. Az olsun bizim olsun. Aslında kalitemizle biz bir markayız.
Sizce bu kültürün geleceğe aktarılabilmesi için neler yapılabilir? Gençlerin ilgisi çekiyor mu?
Çok eski zamanlarda macun insanlara kahve yanında sunulurdu. İnsanlar evlerinde her an tatlı ya da ağırlanacak şeyler bulunduramazdı. İnsanlar birbirlerine haber vermeden çat kapı gittiklerinde evlerinde ağırlanacak ikramları olsun diye macun yapıp saklarlardı. Ani bir misafir gediğinde kahvenin yanında macun ikram edilirdi. Yani aslında bu bir kültürdür. Bunu gelecek nesillere aktarabilmek için bu işi yapan insanları çoğaltmak lazım. Bu kültürü canlandırmak lazım. Şu an çalışmakta olan popüler cafelerde bulunması gereken, menülere katılması gereken değerlerimizdir macunlarımız. Görünürlüğünü arttırmak, ön planda tutabilmek bu işe ilgi duyan insan sayısını arttırabilir. Tabi ki tüm dünyada yapılan tatlılar da menülerde bulunmalı ama kendi kültürümüzde var olan değerlerimize de yer verilmelidir. Üretmezsek sonumuz gelecek. Üretimin önemini anlatan eğitimin çocuklara verilmesi lazım. Üretmek bizi geleceğe taşıyacak.
Bölge festivallerinde de yer alıyorsunuz bunlar size ne gibi faydalar sağlıyor?
Festivallere tüketici ve üreticiyi buluşturan pazarlardır. Eleştiriyi de övgüyü de birebir alırsınız. Samimiyet gelişir. Birebir iletişim kurabilmek bizim bu işe olan bağlılığımızı ve çalışma azmimizi arttırıyor. Çünkü en iyi denetmen müşteridir.
Ağustos ayı “Aşure Ayı” olarak geçiyor. Aşure sizin en beğenilen lezzetlerinizden. Siz bize aşureyi nasıl anlatırsınız?
Aslında aşurenin geçmişi çok eski zamanlara dayanır. Çok fazla yokluğun olduğu zamanlarda insanlar ellerinde bulunan malzemeleri karıştırarak aşureyi ortaya çıkardılar. Benim aşure ile hikâyem anneannemle başladı. Tadınca çok hoşuma gitti. Vitamin değerinin çok yüksek olduğunu düşünürüm. Bir ikramla başladı ve sonuç olarak 25 yıldır aşure yaparım. Büyük ihtimal en çok aşure yapma rekoru bendedir. Bu ay bizim için müthiş bir aydır. 8 Ağustos “Aşure Günü ”dür. O gün aşure yenince bolluğun bereketin artacağına inanılır. O yüzden bu günlerde çok fazla aşure pişirmeye hazırlanıyoruz.