Gailemiz Var 2
Geçtiğimiz haftaki yazımızda ülkenin koronavirüs salgınına karşı sağlık açısından iyi sınav verdiğini, ancak bu salgının ekonomik etkilerinin çok sert yaşanacağından bahsetmiş, toplumsal hedefimizin geçmiş yapıya dönmek değil, yeni bir yapıyı yaratma talebi olması gerektiğinin altını çizmiştik. Peki nedir bu yeni yapı ve talebimiz ne olmalıdır?
Öncelikle, kriz öncesi ülkemizdeki durumu tekrardan gözden geçirmemiz ve hatırlamamız yol gösterici olacaktır kanaatimce. Çok genel hatları ile özetleyecek olursak:
– Bütçenin %80’ini maaş ve transfer giderlerine harcayan bir kamu maliyemiz vardır.
– Bütçenin çarpık yapısı nedeniyle altyapı yatırımlarına kaynak ayrılamamaktadır.
– Temel hizmetler olarak da bilinen Sağlık, Eğitim ve Ulaşım alanlarında, çağın ve zamanın koşullarından çok uzak ve sürekli gerileyen hizmet performansı sergilenmektedir.
– Özel sektör çalışanlarının devlet nezdinde adeta üvey evlat muamelesi gördüğü, özel sektör çalışma koşulları ve maaşlarının kamu ile mukayese edilemeyecek kadar geri olması gerçeğine seyirci kalan ana akım parti statükoculuğu.
– Küçük ve orta boy işletmelerin özellikle 2018’de yaşanan döviz krizi sonrası bozulan mali yapıları ve esasen birçoğunun “gizli batık” olması.
– Gelir kaynağı belli olan ve olmayan (!) büyük sermaye gruplarının kural ve otorite tanımaz tavırları karşısında aciz kalan devlet ve bu acizliğin toplumda uyandırdığı “Adeletsiz yapı” hissiyatı.
Son tahlilde, plan-program çerçevesinde gerekirse acı reçeteler de uygulayıp tüm bunları başardığımızı düşünün, gerçekten varmak istediğimiz nokta yukarıda özetlemeye çalıştığımız yapı mı? Kimsenin böyle bir şey istediğini düşünmüyorum.
Bu noktada talebimiz ve kalkış noktamız ne olmalıdır? Bana göre talebimiz, çok net ve tavizsiz şekilde, daha azıyla yetinmeden, sisteme dokunmayan makyaj laflar ve günü kurtarmaya dönük icraatların esaretinden kendimizi özgürleştirmek ve var gücümüzle yeniyi yapılandırmaya koyulmak olmalıdır.
Yeni yapıda neler olmalıdır sorusu da cevaplanması gereken soruların başında gelmektedir kuşkusuz. En temel hatları ile yeniyi özetleyecek olursak: Toplumun istisnasız tüm kesimlerinin insan onuruna yaraşır biçimde beslenme, barınma, ,eğitim, sağlık, ulaşım, enerji, teknoloji vb. temel ve sosyal hizmetlere erişebilmesi ve en az bunlar kadar önemli olduğunu düşündüğüm, her bireyin herhangi bir kısıtlamaya maruz kalmaksızın canının istediğini yapabileceği dinlence ve/veya eğlence zaman aralığının yaratılması. Ne istediğimizi ve içeriğinin ne olduğunu çok kaba ve geniş hatlarıyla ortaya koyduktan sonra geriye kalan soru(n) nereden başlayacağımızdır kuşkusuz. Koronovirüs ile mücadele ettiğimiz içinden geçmekte olduğumuz günlerde gördük ki, Devletin, yerel yönetimlerin, üniversitelerin, özel şirketlerin ve toplumun elinde istenildiği takdirde rahatlıkla hayata geçirilebilecek atıl(gizlenmiş)imkanları ve potansiyeller mevcuttur.
Halihazırda yapılanları kısaca birkaç örnekle özetleyecek olursak:
– Belli bir kota çercevesinde ücretsiz internet erişimi.
– Belediye ve üniversitelerin ücretsiz yemek servisi.
– Bazı büyük şirketlerin devletin sağlık alanındaki eksiklerinin giderilmesi için maddi destek sağlaması.
– Devletin vatandaşlarına, hatta vatandaşı olmayan insanlara bile ayrım yapmaksızın ücretsiz sağlık hizmeti vermesi. Ve benzer daha birçok “paylaşım”, “sosyal adalet” ve “dayanışma” temelli, bütünün parçası olma hissi veren, insana hem devlet hem de yurttaş olmayı hatırlatan daha nice örnekler verilebilir.
Elbette bunlar yeninin yapılandırılması için tek başına yeterli değildir. Ancak, içinde önemli bir mesaj ve potansiyel barındırmaktadır yaşadığımız koronavirüs günleri. Yeter ki yakından bakalım ve görmek isteyelim. Koronavirüs günlerinde yapılan ve yaratılan imkanların önümüzdeki zor geçmesi beklenen dönemde de artarak devam etmesi, dar gelirli birçok insanımızın hayat şartlarında kısmi oranda iyileşme yaratacaktır. Öte yandan, yeninin yapılandırılmasında bana göre en çok ihtiyacımız olan devlet-toplum-yurttaş ilişkisindeki güven ve aidiyet meselesi katalizör rol oynayacaktır.
Mesleğimden örnek verecek olursam, inşaa edilen tüm binaların sağlam bir temel üzerinde yükselmesi gerekiyorsa, talep edip varmak istediğimiz “yeni yapı” için de güven ve aidiyet hissetmek elzem ve hayatidir. Yeni yapıyı ancak güçlü güven ve sağlam aidiyet varsa inşaa edebiliriz. Özellikle 1974 sonrası başlayıp günümüze kadar gelen, toplumun bir şekilde bozulan, hasara uğrayan güven ve aidiyet duygularını, içinde bulunduğumuz zor süreçte üstte belirttiğim paylaşımcı, dayanışmacı ve sahiplenmeci örneklerin artması, devletin tüm vatandaşlarına eşit mesafede olduğunu uygulamaları ile hissettirmesi ve son olarak da toplumun bir bütün halinde geçmişin özeleştirisini yapması, kuşkusuz yeniyi yapılandırma sürecinin mihenk taşlarıdır.
Son tahlilde, hoşnut olmadığımız bu yapı bizlerden oluşmaktadır ve geçmişte birçok kez denediğimiz gibi kendimizi ve dahil olduğumuz zümreyi yapıdan soyutlayarak yapacağımız tüm değerlendirmelerin bizi istediğimiz yeni yapıya ulaştırmayacağı açıktır. Bu noktadan hareketle, konunun sağlık boyutunda nasıl ki her bir bireyin kendi özgürlüğünün kısıtlanmasından başlayarak ortaya koyduğu taleplerin, kolektif toplum hareketine dönüşüp hükümeti bu yönde kararlar almaya zorlaması bizi sağlık açısından bugüne kadar korumuş ise, aynı şekilde her bireyin mevcutu ve yeni yapı talebini değerlendirirken de kişisel özelleştirişini yapıp, bu bireysel özeleleştirilerin kolektif sorgulamaya dönüşmesi, bizi dünden çok daha iyi bir noktaya taşıyacaktır.
Kısmen de olsa normalleşme sürecine girdiğimiz bugünlerde, sosyal mesafeyi korumaya dikkat etmek başta olmak üzere, genel halk sağlığını koruyucu tüm kurallara uymaya ve topyekün sistem değişikliği talebinden taviz vermeden yeniyi yapılandırma çalışmaları lütfen özen gösterelim.