Hepimiz ‘Altar’ın oğlu Tarkan!’ ünlemli (bugünün savaş sahnelerine kıyasla komik) endişe cümlesini duyunca geçmişe küçük bir yolculuk yapıyoruz.
Kartal Tibet’in oynadığı ve dişi bir kurt tarafından emzirilerek büyütülen bu karakter yaratılırken Hun İmparatorluğu’na ait bir inanıştan esinlenilmiştir. Göktürklerin de türeyiş efsaneleri benzerlik göstermektedir. Roma’nın efsanevi kurucusu olarak kabul edilen Romulus ve Remus’un anneleri tarafından bir sepete konularak Tiber Nehri’ne (Kahpe Bizans filminde de bu sahne canlandırılmıştı) bırakılmışlardı.
Dünya Turizm Örgütü verilerine göre 2022 yılında 15 milyonun üzerinde bir ziyaretçi rakamına ulaşan Roma, bana göre pek çok özelliği bakımından Kıbrıs’a benzemekte fakat yine bana göre, iki destinasyon arasındaki turizm açısından en büyük fark, sahip olduğumuz değerlerin hem tarihi önem açısından hem de turist çekebilme potansiyeli bakımından farkında olmamamız, devlet tarafından kontrol ve ceza kısmında yetersiz oluşumuz ve biraz da yaşayanlar olarak doğa ve diğer yaşayanlara saygı duymamamızdır.. Dünyanın en çok ziyaretçi çeken ülkesi 66 milyon (DTÖ) Fransa (kâğıt üzerinde) olsa da ben bunun coğrafi açıdan bir konum avantajı sebebiyle olduğunu düşünüyorum. Turizm Coğrafyası dersimde de bu konuya sıklıkla değiniyorum. Louvre müzesi gibi turistik ürünlere sahip, şarap ve aşkın şehri Paris ayrıca logosunun hazırlanma aşamasında hepimizin bildiği Ali Baba ve Kırk Haramiler hikâyesindeki “açıl susam açıl!” hikâyesine benzer şekilde, 101 evler (101. odanın hazineyle dolu olduğuna inanılır) efsanesinin geçtiği yer olan St. Hilarion kalesinden esinlendiğine inanılan Disney Land gibi atraksiyon noktalarına da sahip bir şehir olarak, yıllık 40 milyondan fazla ziyaretçi ağırlamaktadır.
Capitoline Müzelerinde bulunan Capitoline Kurt Heykeli efsaneleşen bir yapı olsa da, şimdiye kadar inşa edilmiş en büyük antik amfi tiyatro durumunda ve yaşına rağmen hala dünyanın en büyük ayakta duran amfi tiyatrosu olan neredeyse iki bin yaşındaki Colleseum ‘Kolezyum’, dünyada inanç turizmi denildiği zaman Hristiyanlık adına en çok ziyaret edilen ve milyonlarca turist çeken Vatikan’da bulunan Roma Katolik Kilisesi St. Peter’s Bazilikası, Pantheon, Sant’Angelo Kalesi ve Yeraltı Mezarları gibi diğer tarihi ve kültürel değerleri ile Roma bir kent olarak eğer milyonlarca turist çekiyorsa bunu Girne ve dolayısıyla Kuzey Kıbrıs da (sadece kumar turizmine bağlı kalmadan) gerçekleştirebilir. Templer Tapınak Şovalyelerinden Lambousa Krallığına birçok tarihi değere sahip Girne, bu değerleri hikâyeleştirip günümüzde bu işleri sosyal medya kanallarında çok güzel beceren Güney kesimi (@cyprus örneği) gibi doğru #’lerle ülkemize farkındalık yaratarak ziyaretçi çekebiliriz. Bu arada bu kanaldan yaklaşık 55 bin daha az takipçiye sahip kanalımız @visitncy instagram sayfası bana göre daha profesyonelce yönetilmelidir.
İlk olarak 1984 yılında gösterime giren Ninja Kaplumbağalar çizgi filmindeki karakterlerin yaratılırken esinlendiği sanatçılar Leonardo, Donatello, Raphael and Michelangelo (en son öleni beş asır önce eser bırakmış) bugün hala bıraktıkları eserlerle anılmaktadırlar. Lefke’nin sembolü olan Muflon, Karpaz’ın sembolü olan Eşek, ülkenin öne çıkan sembolü “Caretta Caretta’ kaplumbağalarına ek tarihi açıdan ülkemizde kemik kalıntıları bulunan ve birkaç yıl önce köyümüzün birinde kalıntılarının yok olmaya terk edildiği için haberlere düşen Cüce Filler ve Hipopotamlar (MÖ 11.000 yılına kadar dünyada var olduğu bilinen ve kalıntıları milyonlarca yıl öncesine dayanan) için hikâyeler yaratabiliriz. Lütfen yanlış anlaşılmasın ülkemizin en büyük sanatçılarının adını hayvanlara verip onları aşağılamak gibi bir düşüncem yok, ama unutmayalım ki Ninja Kaplumbağalar kötü adamlardan dünyayı kurtarıyordu.
Hikâyelerin turizm markalaşmasındaki yeri çok önemlidir. Köy kahvesinde farklı zaman dilimlerinde çekilmiş resimlerin bile farklı hikâyeleri vardır. Kaldı ki, 7. yüzyılda Bizanslıların, Arap akınlarına karşı kentin korunması amacıyla yaptığı Girne Kalesi bile Lüzinyan, Venedik, Osmanlı ve İngiliz medeniyetlerine ait izler taşımaktadır.
Kuzey Kıbrıs’ta sadece müslümanların değil dünyanın her tarafından ziyaretçi çekebilecek özellikle kapıların açıldığı 2008 tarihinde, Apostolos Andreas Manastırı gibi yapılar öne çıkmaktadır. Güzel Bellapais (beautiful land)’te bulunan manastırın bölgeye kattığı dini ve tarihi değerlerine ek bölgedeki İpek Kozası gibi geleneksel diğer değerleri ziyaretçi çekebilme adına köy açısından önemlidir. Zeytinlik köyünde çıkarılan ve festivale adını veren zeytin ve zeytinyağının geleneksel yöntemlerle hazırlanana kadar bir hikâyesi vardır ve bu hikâye tıpkı Gazafana köyünde yapılan pekmez festivalindeki gibi harnup ağaçlarında başlamaktadır. Bu iki festivalden bahsetmemin sebebi hem iki festivali de çok özlemem hem de tarihlerinin yaklaşıyor olması olabilir.
Şehrin tanıtımı ve markalaşmasından bahsetmişken gelin size Go to Kyrenia ile ilgili biraz bilgi vereyim. Birkaç ay önce kahve ortamında bulunduğum ve fikri kendisinden çıkan Girne Belediyesi Dış İlişkiler Sorumlusu Fatih Akyol kardeşim bana ‘QR kodu ile misafirlere Girne’yi tanıtacağımız bir platform oluşturmalıyız’ diye bir cümle kurduktan birkaç dakika sonra soluğu Murat Başkanın yanında aldık. Girne’yi markalaştırmak için gece gündüz uğraşan bir kişi olarak başkan bu projeye destek vereceğini açıkladıktan birkaç ay sonra bugün Go to Kyrenia (gotokyrenia.com) kanalı aktif (gelişim aşamasında) olarak internet üzerinde ve sosyal medya kanallarındaki yerini almıştır.
Bu platform üzerinde köylerimiz, tarihi ve sosyo-kültürel değerlerimiz, turistik tesisler, Girne’de yaklaşan konser ve festival gibi etkinlikler vb. bilgiler yer alacaktır. Unutulmamalıdır ki, markalaşma, bir ürün, hizmet, işletme veya yerel bölge gibi bir varlığın kendine özgü bir kimlik ve değer yaratma sürecidir. Turizmde markalaşma farkındalık ve tanıtım, ziyaretçi çekme aracı, imaj oluşturma, kimlik ve değerlerle destinasyon yönetimi, rekabet avantajı, ekonomik sürdürülebilirlik, kültürel mirasların korunması, yatırım ve gelişim vb. üzerinde etkin bir role sahiptir.