Birleşmiş milletlere üye ülkelerin; dünyanın küreselleşen sorunlarına karşı mücadele edebilmek için uluslararası düzeyde işbirliğinin sağlanması amacıyla 1992 yılında Rio’da düzenlenen Dünya zirvesinde iklim değişikliği, çölleşme ve biyolojik çeşitlilik konuları imzaya açılmıştır.
Biyolojik çeşitliliğin en geniş kapsamıyla ele alındığı ve Birleşmiş Milletler Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi metninin kabul edildiği 22 Mayıs, BM tarafından “Uluslararası Biyolojik Çeşitlilik Günü” olarak ilan edilerek konuya dikkat çekilmesine olanak sağlanmıştır.
Bu konuyla ilgili BM Gıda Ve Tarım Örgütü (FAO) Gıda Ve Tarım İçin Genetik Kaynaklar Komisyonunun hazırladığı “Gıda ve Tarım İçin Biyoçesitliliğin Küresel Durumu 2019 Raporu”nda gıda ve tarım için biyo-çeşitliliğin elzem olduğunun altı çizildi. Buna bağlı olarak da 2019 yılında tüm dünyada 22 Mayıs Dünya Biyolojik Çeşitlilik Günü “Biyoçeşitlilik ve Kalkınma” temasıyla kutlanıyor.
Ne var ki, genelde dünyada ve özelde ülkemizde sözde kalkınma adına yapılan tahribatlar biyolojik çeşitliliğin geleceğini tehdit etmektedir. BM raporunda, doğada biyolojik çeşitlilik kaybının endişe verici boyutlara ulaştığının altı çizilerek, dünya genelinde bu yönde yapılan çeşitli araştırmalara örnekler verildi. Kalkınma adı altında doğaya her türlü müdahalenin yapıldığı ve doğa koruma tedbirlerinin yeterli düzeyde olmadığı Kıbrıs’ın kuzeyinde yapılan bilimsel çalışmalar ülkemizin sahip olduğu biyolojik çeşitliliğin de her geçen gün giderek azaldığına işaret etmektedir.
Hayvanların doğal yaşam alanlarının gün gittikçe daralması ve bazı konularda olan bilinçsizliğin hat safhada olması birçok bitki ve hayvan türünün yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmasına neden olmaktadır. İnsan kaynaklı suiistimaller, küresel ısınma, kaçak avlanma, doğal su kaynaklarının giderek kuruması, devlet ayağından yaptırımın sağlanamaması ve bilinçsizlik gibi birçok nedenden ötürü birçok canlı türümüz yok olma tehlikesi ile karşı karşıyadır.
Kıbrıs’ın kuzeyinde doğal olarak yetişen tahmini 1900 çeşit çiçekli bitki bulunmaktadır. Dünyada bilinen orkide türlerinden 30’u sadece Kuzey Kıbrıs’ta yetişmektedir. Dünyanın hiçbir yerinde bulunmayan ve yalnız Kuzey Kıbrıs’ta yetişen 19 bitki türü bulunmaktadır. Ancak, özellikle endemik bitki türlerimiz büyük bir tehdit altındadır. Buna örnek olarak Delphinium caseyi (Casey’in Hazareni) ismindeki bitkimizi verebiliriz. Uluslararası Doğayı ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği (IUCN) tarafından bu bitkiden yalnızca 15 adet kaldığı bildirilmiştir.
Göç yollarının kesişim noktasında bulunan ve yıl boyunca 400 civarı kuş türünü barındıran ülkemizde birçok kuş türünün de tükendiği veya tehdit altında olduğu bir gerçekliktir. Bilimsel olarak yapılan gözlemler ve kuş sayımları neticesinde güneyde birkaç çift kalan Kızıl Akbabaların kuzeyde tükendiğini, endemik bir kuşumuz olan Dere Kuşunun da ormanların azalmasına bağlı olarak tamamen yok olduğu söylenebilir. Benzer şekilde Karabacaklı Martı, Sürmeli Kızkuşu, Elmabaş (Ördek) ve Çayır İncir Kuşu adamıza gelen türler olmalarına göre sayıları gittikçe azalmıştır. Ayrıca, Gökkuzgun ve Tavşancıl Kartal’ın da son yıllarda Kıbrıs’ta yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığı ve sadece birkaç yuva gözlendiği bilinmelidir.
Kuşlar yanında bazı sürüngen türlerinin de çok azaldığı hatta yok olduğu düşünülmektedir. Bunların başında sadece Kanlıdere’de yaşayan Çizgili kaplumbağa gelmektedir. 11 yılan türünün bulunduğu ülkemizde ince yılanın neslinin tamamen tükendiği, Su Yılanı (Natrix tessellata) ise 2009 yılından bu yana hiç görülmemiş olduğu saptanmıştır. Ayrıca, ekosistemin vazgeçilmez elemanlarından olan ve sıçan popülasyonlarının dengelenmesinde aktif rol alan yılanların ülkemizde gelişigüzel öldürülmesi de önemli bir sorundur. Yapmış olduğumuz bilimsel çalışmalara göre son 5 yılda sadece yollarda can veren yılan sayısı 1427 adettir. Aynı dönemlerde sadece yollarda ölü olarak tespit edilen kirpi sayısı 700 civarındadır.
Dört yanı denizlerle çevrili bir ada ülkesi olarak kıyısal alanların denizel türlerin de yeterli düzeyde korunduğunu söylemek olanaksızdır. Son yıllarda biyolojik çeşitlilik açısından denizlerimizde dikkat çeken önemli bir olay da Akdeniz’e, Süveyş Kanalı vasıtasıyla Kızıldeniz’den giren yabancı türlerin (Lesepsiyen) baskısı altında olmasıdır. Balon balıkları, aslan balıkları bu örneklerden sadece birkaçını oluşturmaktadır. Kuzey Kıbrıs sularında yapılan bilimsel çalışmaların sınırlı olması nedeniyle, denizel canlıların kapsamlı bir şekilde ortaya konmadığı ve bu doğrultuda da balık tür çeşitliliğinin henüz tam olarak belirlenemediği görülmektedir. Buna karşın, denizel türlerimiz de kontrolsüz avcılık tehdidi alındadır. Akdeniz ülkesinde avı tamamen yasaklana orfoz ve lagos balığı ülkemizde halen kontrolsüzce avlanmaya devam etmesi buna en somut örnektir.
Güzel bir çevreye sahip olmak için bilinçli bir topluma ihtiyaç duyulmaktadır. Biyolojik çeşitlilik çevre bilinçli toplumlar tarafından değer görüp korunmaktadır. Yaşadığımız çevre sorunları toplum olarak henüz bu bilinç seviyesine ulaşamadığımızın en temel göstergelerinden biridir. Bu nedenle Biyologlar Derneği olarak yıllardır yaptığımız gibi gelecek dönemlerde de ciddi bilinçlendirme çalışmalarına devam edeceğiz. Biyolojik çeşitlilik hayattır ve hayata sahip çıkmak hepimizin görevidir. Bu noktadan hareketle, 22 Mayıs Uluslararası Biyolojik Çeşitlilik Günü’nü kutlanacak bir gün olarak değil, doğadaki yok oluşa karşı bir uyarı günü değerlendiriyoruz. Unutmayalım ki, başka bir doğa yoktur ve biyoloijk çeşitlilik yoksa yaşam da olmayacaktır.