BeslenmeGenelManşetSağlık

Covid -19’a karşı korunmak için bağışıklığımıza nasıl destek olabiliriz?

Bugün dünyada karşılaştığımız Coronavirüs (COVID-19) Pandemisi insan vücudunun savunma sisteminin ne denli önemli olduğunu ortaya koymuştur. Bir gün bu salgın bitecek olsa bile böyle bir salgının mutasyona uğrayıp baştan çıkması veya farklı bir virüsle karşılaşmamız ne yazık ki imkansız gibi gözükmüyor, o yüzden hangi yaşta olursak olalım her gün sağlığımıza katkı sağlamak adına doğru adım atmalı ve bağışıklığımızı en doğru şekilde tanıyıp onu desteklemeliyiz. Bağışıklık sistemimizi aslında bir barış sağlamak amaçlı çalışan bir sistem olarak düşünmek daha doğru olacaktır, bağışıklık sistemimiz diğer bir adı ile (immün sistemimiz) aslında ne çok aktifleştirmek ne de tembelleştirmek istediğimiz bir sistem değildir. Birçok organı ve sistemi içeren bağışıklık aslında doğumdan itibaren hatta anne karnında edinilen bir şey olsa bile doğru desteklenmiş bir bağışıklık hayat kurtarabilmektedir. Hayatımızda onun optimal fonksiyonlarını sağlamak adına çevrenin, stresin, uykunun, fiziksel aktivitenin, çevre ısısının, ışığın ve yediğimiz yiyeceklerin aslında ne denli önemli olduğunu anlamanın zamanı gelmiştir. Hiçbir takviye sağlıklı bir beslenme modelinin yerini alamaz, aslında alınan birçok yanlış supplementler diğer bir adı ile besin takviyeleri ne yazık ki bağışıklığı daha aktif hale getirebilir veya fonksiyonu böylelikle bozabilir. Esas istenilen doğru şekilde bağışıklığımıza destek sağlayıp optimal düzeyde çalışmasını sağlamaktır. Fazla çalışması demek otoimmun hastalıkları tetiklemek anlamına gelmekte böyle bir durumda bağışıklık sistemimiz kendi dokularımıza saldırmaya başlayarak vücutta enflamasyon ve harabiyete yol verecektir, buna en iyi örnekler Hashimoto tirodi-Romatoid artirit, Tip 1 diyabet ve Chrons olarak diye örnekler vermek mümkün, bağışıklık sistemi bizi aslında sadece bakteri ve virüslerden korumuyor onun dışında her gün karşılaşılan toksinler, pestisit, antibiyotik, ağır metaller, hava kirliliği, yediğimiz yiyeceklerin sindirim sırasında oluşan atık ve yan ürünlerini, yapılan yoğun fizikler aktivite ve spor sırasında oluşan serbest radikallere kadar bizi birçok şeyden korumadan sorumludur. Hayatınızı her gün tehdit eden ve birçok şeyin farkında olmamanızın en büyük sebebi bağışıklık sisteminizin sizi kusursuzca korumasından kaynaklıdır diyebiliriz! Ne zaman vücudumuzda bir sistem bozulsa özellikle bağırsak sisteminde (bağışıklığımızın %70 bağırsaklarda yer alır) ve bağırsaklarımız bağışıklığımızın merkezi sayılmaktadır, fakat vücudun ihtiyaç duyduğu belli vitamin- mineraller ve belirli besin eksiklikleri gelişirse bu dengede bir bozulma meydana gelebilmektedir, aslında vücut bir bütündür ve bütün olarak ele alınmalıdır her ne kadar da vücudu birçok sisteme bölsek de ve ne kadar da her bir bölüm üzerine uzmanlık alanları geliştirilmiş olsak da olaya daima bütünden bakmak ve kök sebeplerini irdelemek gerekir! Eskiden insanlar salgın hastalıklardan ölürken şu an günümüzde insanlar değişebilecek olan ve hatalı yaşam biçimine bağlı birçok kronik hastalıktan ölüyorlar, evet yılda Dünyada nerdeyse 11 milyon kişi beslenmeye bağlı oluşan kronik hastalıklardan hayatını kaybetmektedir. Ne yazık ki COVID-19 da bulaşıcı bir hastalık olmasına rağmen daha çok bu kronik hastalığı olan insanlara zor zamanlar yaşatmaktadır, anlayacağınız üzere doğru bir yaşam biçimi ile hem kronik hastalık riskini azaltıp hem de salgın hastalıklardan kendinizi korumanız mümkün!

Bu dönemde Şekerinizi dengede tutmaya ve yükseltmemeye özen gösterin; İnsülin direnciniz var demek aslında vücudunuzda enflamasyon olduğunun bir göstergesidir, vücudunuzda karbonhidrat sindirildikten sonra özellikle 3 ana yere şeker girişi olmaktadır bunlar kas dokusu, yağ dokusu ve Karaciğerdir. Fakat insülin direnci demek bu dokularda bulunan hücrelerin reseptörü artık insülini tanımıyor olması anlamına gelip kanda olan kan şekerini yani glikozu hücre içine giriş yapmasına olanak tanımadığından ve bu da şeker hastalığına doğru bir yol çizebilmektedir, sistemde kalan bu  şeker vücudun diğer tüm organ ve dokularına zarar verebilmekte ve kanın akışkanlığını bozmaktadır. esas burada önemli olan kanın oksijenlenmesindeki azalma ve özellikle böyle durumlarda HbA1C (3 aylık kan şekerinize) ortalamasına baktırmak çok önemlidir. Bu glikoz ile hemoglobinin normal değerleri %4- % 5.7 arası sayılırken bu sizi erken bir teşhis koymanız için önemli bir testtir. Bu değer % 5.4 den yüksek ise insülin direncinizin olduğu %6 ve üzeri ise şeker hastası olduğunuzu göstermektedir, ayrıca insülin direnci D Vitamini ve Magnezyum eksikliğinden kaynaklı olabilmektedir, D vitamini bu dönemde çok ön plana çıkarken bunu bilinçsizce almak fayda yerine zarar sağlayabilmektedir, özellikle D vitaminle beraber alınacak olan K2 sizin kalsiyumun doğru dokulara entegre olmasınız sağlayacaktır, ayrıca alınacak olan D 3 Vitamini mutlaka kan değerlerine bakılarak alınmalı ve yanında magnezyum değerleri kontrol edilmelidir, bunun sebebi ise magnezyum olmadan D vitamini vücut tarafından aktif formunu oluşturmak için enzimlere ihtiyaç duymaktadır bu enzimler ise Mg ile çalışmaktadır yani Magnezyum seviyeniz eksik ise alınan D Vit de bir yarar sağlamayabilir, bu arada düzensiz öğün tüketimi, bir öğün de fazla yüklenme, stres ve buna bağlı yemek yemek, fiziksel olarak aktif olmamanız ve uyku problemleri size şeker hastalığına zemin hazırlamaktadır.

Yaşı daha olgun ve kronik hastalık yaşayan bireyler daha dikkatli olmalı; Yaşı  65 ve üstü insanları  daha yüksek risk grubunda olduğu ve ne yazık ki Kronik hastalığı  olan bireylerin daha çok etkilendiğini anlamaktayız,  yaş ile beraber bağışıklık sistemi fonksiyonlarının azalma sebeplerini söyle sıralamak mümkün, kaybedilen kas, mide asit salgısında azalma, hormon salgılarında azalma, sindirim zorlukları, vitamin ve minerallerin daha zor vücudumuz tarafından emilmesi ve iştah kaybı, uyku süresinin kısalması  ve farklı  bir çok tıbbi ilaçların alınması gibi faktörler yaşı olgun olan  insanların bağışıklık sisteminde oluşan değişikliklerde  büyük rol oynamaktadır. Buna en iyi örnek yaşı olgun insanlarda D vitamin  cilt de  sentezi daha az olmakla beraber böbrekte oluşan  aktif olan formu daha zor oluşmaktadır, bu obez bireyler için de geçerlidir, D vitamini açısından obez bireyler daha yüksek risk göstermektedir. Nüfusun ne yazık ki % 80 nine yakın D Vit eksikliği görülmektedir, kanda istenilen optimal düzey ise  45-65 ng/dl dir bu değerin insanlarda mortalite riskini azalttığı gözlemlenmiştir. Özellikle yaş ile beraber sindirim sorunları ve yaş ile beraber çeşitli ilaç alımının artması ne yazık ki mide asidini etkilemektedir, bunu genç bireylerde bile görmek mümkün uzun dönem bilinçsizce içilen anti asit ilaçlar özellikle asit blokerler yani proton pompa inhibitörleri midenin önemli emilimde rolü olan  özellike demir, magnezyum, B12 ve çinko  gibi vitaminlerde ciddi emilim bozukluklarına yol açmaktadır. Mide asidimizin optimal seviyesi yediğimizi sindirme ve bağışıklık için çok önemlidir doğru çalışmayan enzimler ve asit salgıları ne yazık ki yetersiz vitamin alımının yanında vücudumuza daha fazla patojen girişine ve bağırsak foramızda dengesizliklere yol açmaktadır, ve ne yazık ki mide asidi salgısının bozulması bile bireylerde zatürenin daha sık gözükmesine yol açmaktadır, o yüzden bilinçsizce uzun süre ve gereğinden fazla bir ilacı tüketmek faydadan fazla zarar getirebilir.

Benzer Haberler

Başa dön tuşu