Aralık 2019’da Çin’in Wuhan eyaletinde artan zatürre vakalarının Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) bölge ofisine bildirilmesinin ardından, vakalara yapılan moleküler testler ile hastalığa sebep olan faktörün SARS-CoV-2 ya da COVID-19 yeni tip bir korona virüs olduğu bildirilmiştir. 11 Mart 2020 tarihinde 181 ülkeye yayılmış olan COVID-19, DSÖ tarafından pandemi ilan edilmiştir. Bilinen korona virüs suşlarından çok daha yüksek bir bulaşma ve yayılma hızına sahip olan COVID-19 akciğerlerde tahribat yaratıp şiddetli solunum yetmezliği oluşturarak ölümlere sebep olmaktadır. Özellikle riskli grup olarak tanımlanan 65 yaş üzerindeki bireyler ile birlikte hipertansiyon, diyabet, böbrek yetmezliği, kanser gibi kronik hastalığa sahip bireyler hastalıktan daha ağır şekilde etkilendiği bu geçen zaman içerisinde öğrenilmiştir. Ancak enfeksiyon taşıyıp hiçbir semptom göstermeyen (asemptomik) veya daha önce tanımlanan öksürük, yüksek ateş, nefes darlığı, tat ve koku alma duygularının kaybolması gibi semptomların dışında karın ağrısı, ishal gibi farklı semptomlar gösterip hastalığı hafif şekilde atlatan olgular da rapor edilmiştir. Nisan ayı sonu itibariyle global COVID-19 pozitif olarak bildirilen hasta sayısı 3 milyona ulaşmış, ölümler 211,000’i geçmiş durumdadır.
COVID-19 çok kolay olarak insandan insana bulaşmakta ve ortam müsaitse neredeyse bulaştan kurtulmak kaçınılmaz olmaktadır. Virüs vücudumuzun herhangi bir yerine veya elbiselerimize bulaşmış ise sorun yok ama sorun bu virüsün ağız, burun veya göz yoluyla vücudun içine sokulmasıdır.
Virüs bu yola girince burun boşluğundaki sinüslere, burun mukozasına, yutak bölgesine, nefes borusuna, akciğerlere yayılmaya başlar. Solunum yollarını döşeyen hücrelere gelir ve bu hücreler kendi yüzeyinde bulunan bazı yapılar ile ne yazık ki hücrenin içine girecek yer bulur. Unutmayın virüsün yaşaması için mutlaka hücrenin içine girmesi gerekir. Hücrelerimizi bir oda gibi düşünürsek, virüs yaşamak için odanın içinde olması gerekmektedir; çünkü yaşam için gerekli ortam odanın içindeki ortamdır. Odanın içine girmek için virüsün kapıyı çalması ve kapının da açılması gerekir. İşte bu kapının (reseptör) adı ACE2’dir (anjiyotensin-dönüştürücü enzim 2). COVID-19’da hücreye girip vücudu enfekte etmesi diğer bilinen SARS-CoV da olduğu gibi, ACE2 (anjiyotensin-dönüştürücü enzim 2) reseptörüne bağlandığı yapılan çalışmalar sonucunda gösterilmiştir. Bir yerde “2” var ise “1” de vardır: ACE1, reseptörü de özellikle kalp ve damar hastalıkları için önemlidir. Bu reseptör vücutta anjiotensin 1 enzimini anjiotensin 2 ye çevirir; yani anjiotensin 2 artınca hipertansiyon artar, kalp hastalıkları artar, damar hastalıkları artar. Bu nedenle tansiyon hastalarına ACE1 azaltan ilaçlar verilmektedir. Anjiotensin 2 çok güçlü bir şekilde damarlarda kasılmaya neden olarak ciddi tansiyon yükselmesine, kalp krizine, beyinde kansızlık ve felç geçirmelere neden olabilmektedir. Ayrıca, kalpte doku artışına, damar sertliğine neden olduğu da bilinmektedir. Böbrek fonksiyonunu ve dokusunu bozar, kan pıhtılaşmasını ve damarda pıhtı oluşumunu artırmaktadır. Sinir sistemimizi aktive ederek stres hormonlarının aşırı çalışmasını sağlar. Bu nedenle ACE1 reseptörü, ilaçlar tarafından engellenirse tansiyon azalır, kalp krizi riski düşer, felç azalır, kalp yetmezliği düzelmeye başlar, damarlar genişler, bütün doku ve organların kanla buluşma şansı artar.
Dünya genelindeki vakalara bakıldığında yeni pandemi COVID-19’un, garip ve trajik bir şekilde seçici olduğu gözlemlenmiştir. Sadece bazı enfekte insanların hastalandığı ve kritik hastaların çoğunun yaşlı veya kalp hastalığı gibi kronik problemlere sahip olduğu bireyler olduğu bildirilmiş olsa da hastalıktan hayatını kaybedenlerin bir kısmı herhangi bir kronik hastalığa sahip olmayan ve nispeten genç olan bireyler olduğu gözlenmiştir. COVID-19 salgını ilerledikçe, yüksek riskli bireylerin erken tanımlanması için prognostik belirteçler acil bir tıbbi ihtiyaçtır. Özellikle İtalya, en yüksek COVID-19 enfeksiyonu oranına, en fazla ölüm sayısına ve büyük ülkeler arasında en yüksek ölüm oranına sahip ülkeler arasında girmiştir. Dünya çapında, daha şiddetli bir COVID-19 seyri, yaşlılık ve yaşlı nüfus, yapılan test sayısı, sigara kullanımı, komorbiditeler (diğer hastalıklar) ve erkek cinsiyet ile ilişkilendirilmiştir.
COVID-19 yüzeyinde bulunan Spike (S) proteinin ACE2 reseptörüne bağlandığı ve hücre içerine alındığı bilindiğine göre; bu farklılığa sebep olabilecek faktörlerden birisinin ACE2 geninde bulunan reseptörün yapısını değiştiren genetik varyasyonların olabileceği ve bu durumun, virüsün hücrelere girmesini kolaylaştırabileceği veya zorlaştırabileceği düşünülmektedir. Bu nedenle, virüsün kendine özgü şiddetin olası genetik bileşenlerini araştırılmaya başlanmıştır. Cao ve arkadaşlarının (2020) yürüttüğü karşılaştırmalı genetik analiz çalışması uluslararası genetik varyasyon veri tabanlarında bulunan Doğu Asya, Avrupa; Afrika, Güney Asya ve Amerika popülasyonlarına ait ACE2 gen varyasyon verileri incelenmiş, ancak popülasyonlar arasında koronavirüs S-proteinine bağlanmaya dirençli ACE2 mutantlarının varlığını destekleyen doğrudan bir kanıt bulunamamıştır. Ancak ayni çalışmada Doğu Asya popülasyonlarında, dokularda daha yüksek ACE2 protein varlığı ile ilişkili yapıların sahip olduğu ve benzer koşullar altında farklı popülasyonlardan COVID-19’un farklı bir duyarlılık veya yanıt gösterebileceğini önerilmiştir. Bunlara ek olarak, Stawiski ve arkadaşlarının (2020) 400’den fazla popülasyon grubunu temsil eden 290.000’den fazla örnek kullanılarak geçtiğimiz ay yapılan bir karşılaştırılmalı genomik çalışmada ise, COVID-19 virüsünün S-proteini ile etkileşen ACE2 yüzeyine eşleşen çoklu ACE2 protein değiştiren varyantlar tanımlanmışlardır. Yakın zamanda bildirilen yapısal veriler ve ACE2’nin yakın zamandaki S-proteini ile etkileşen sentetik mutant haritasını kullanarak, virüs-konakçı etkileşimini değiştireceği ve dolayısıyla konakçı duyarlılığını potansiyel olarak değiştireceği tahmin edilen doğal ACE2 varyantlarını belirlenmiştir. Son olarak ise, ACE2 kadar bu virüsün konak hücreyi enfekte etmesinde bir o kadar önemli olan transmembran proteaz serin 2 (TMPRSS2) proteinini kodlayan TMPRSS2 gen varyantları ölümlerin çok fazla sayıda olduğu İtalyan popülasyonunda incelenmiştir. Sonu olarak Asselta ve arkadaşlarının (2020) yürüttüğü çalışma sonrasında ACE2 ve TRMPRSS2 genleri varyantları bu proteinin yapısında değişiklik yaratarak hücre içindeki varlığını değiştirdiği ve COVID-19’un bazı hastalarda neden daha fazla şiddetli olduğu açıklanmıştır.
COVID-19 tedavisi için geliştirilecek aşı hedeflerinde ACE2 reseptörü yönelik olacağı göz ününde bulunduracak olursak, Dünya genelindeki tüm nüfusların genetik varyant veri tabanlarını oluşturmaları gerekmektedir. Özellikle, Kıbrıs Ada’sının geçmişindeki medeniyetlerle olan ilişkisine bakıldığı zaman, Kıbrıslı Türk nüfusunun genetik özelliklerinin, göçler, genetik karışım, vb. gibi faktörlerden etkilendiğini daha önce yapılan çalışmalardan bildiğimize göre, kendi nüfusumuz içinde bu denli çalışmaların yapılması elzemdir.