Savaşlardan ve karmaşadan başı kurtulamamasına karşın, hala harika bir kültür ve eğlence zenginliği yaşatan bir ülke Lübnan… Çocukken büyüklerimizden hepimiz duymuşuzdur. Beruda gittim cümlesini… Buradaki ‘Berud’ aslında Beyrut. Her ne kadar geçmişte aramızda özel bağlar olup, ticari açıdan da oldukça alışverişimiz olduğu, hatta geçmişte yoksulluk ve fakirlik yüzünden kötü anılarımız arasında kalan, zaman zaman kızlarımızın bile para karşılığı gelin verildiği bu ülke, bundan yıllar öncesinde Ortadoğu’nun Paris’i ünvanını almaya hak kazanmıştı. Her ne kadar şimdi şehir görsel olarak ne Paris’i andırıyor ne de çok fazla albenisi varmış gibi durmasa da, ülkeye vardığınız andan itibaren kafa yapılarında ve konuşmalarda bunu hemen hissedebiliyorsunuz. Birçok dini kültürün karışımı olan bu şehre varmak Kıbırs’tan 20 dakika, Türkiye’den ise 1 saat 10 dakikalık bir uçuşla mümkün… Hemen belirteyim bu ülkeye seyahat edecekseniz dikkat etmeniz gereken en önemli şey pasaportunuzda herhangi bir İsrail damgası olmaması. Aksi takdirde ülkeye giremiyorsunuz. Geçirdiği kötü iç savaş günlerinin ardından her ne kadar bazı sokaklarında bunu bugün de çok net hissedebiliyor olsanız dahi şehir yavaş yavaş yaralarını sarmış durumda. Bence Hindistan’dan sonra şu dünyada en kötü ve kuralsız trafiğe sahip ülke olması da ayrı bir durum. Hayatımda ilk defa gemilerle liman arasında gemiler çarptığında zarar görmesin diye konulan eski lastiklerin arabalar arasına konulup, araçların birbirine sürtüne sürtüne ve çarpa çarpa gittiğini gördüğüm ülke Beyrut’tur. Her ne kadar sahil şeridine sahip bir Akdeniz ülkesi olsa da, ne yazık ki çarpık kentleşme ve bilinçsiz kullanım sonucu sahilleri kullanılamaz hale gelip denize girilmesine pek imkan kalmamıştır. Anlayacağınız Beyrut’ta insanlar denizin dibine yapılmış havuzlara girip denize sadece uzaktan bakmakla yetiniyorlar. Ülkede yaygın bir şekilde Arapça ve Fransızca konuşuluyor ve her yerde ister yerel para ile ister Amerikan doları ile ödeme yapabiliyorsunuz.
Lüks, keyif ve eğlenceye düşkün sıcakkanlı bir halk…
Arap dünyası denildiğinde aklınıza nasıl bir profil geldiğini aşağı yukarı tahmin edebiliyorum ancak şimdi bununla alakalı bildiğiniz ne varsa unutun derim. Beyrut’ta durum biraz farklı insanlar dehşet modern, rahat, çağdaş ve bir o kadar da lüks ve eğlenceye düşkün. Harika bir sahil şeridine sahip bu şehir geceleri hınca hınç dolu trafiği ile marina bölgesi Zaiytuna Bay’de aracında sonuna kadar açılmış müzik sesleriyle eğlenen kızlı erkekli gruplarına ev sahipliği yapmasının yanı sıra El Hamra bölgesi de hareketli ve yine ayni bölgede birbirinden güzel ve eğlencede sınır tanımayan bar ve clublara de ev sahipliği yapıyor. İşin lüks boyutuna gelince ise size sadece McDonald’s’ın bile vale hizmeti var dersem nasıl bir lüksten bahsettiğimi anlayabileceksiniz. Birbirleriyle yarışırcasına şık giyinen kız ve erkekler oldukça pahalı araçlarından inip gece hayatına karışıyorlar. Herhangi bir restorantta yemek yerken, bar ya da clubta eğlenirken hatta alışveriş yaparken bile birileri ile tanışıp sıcakkanlı dostluklar edinmeniz ise çok kolay çünkü halk o kadar sıcakkanlı ki bir anda hemen sizinle sohbet edip yandaki masayı masanızla birleştirip kahkaha ve eğlence dolu bir ortam yaratılmasına neden oluyor. Genel olarak fiyatlar ise bize göre hayli yüksek ancak yine de İngiltere’de İngiliz Poundu ile ödeme yapmak gibi değil.