Yaşadığı adayı tutkuyla sevme, koruma duygusuna ‘‘İslomania’’ deniliyor.
İtalyanca kökenli olan bu sözcük Türkçe’de ‘‘ayrı tutmak’’ anlamına gelen ‘‘izole’’ sözcüğü ile aynı kökten geliyor.
‘‘Islomania’’ kavramı ilk olarak İngiliz yazar Lawrence Durrell’ın (1912-1990) ‘‘Reflections on a Marine Venus’’ adlı eserinde kullanılmıştır.
Durrell, ‘‘Adalarda her nasılsa karşı konmaz bir çekicilik bulan insanlar olduğunu’’ söylemiş ve şöyle devam etmiş:
‘‘Bir adada, denizle çevrili küçük bir dünyada olduklarını bilmek bile, böylelerinin içini sözle anlatılmaz bir keyifle dolduruverir.’’
Hele bir de bahar geldi mi adaların insana verdiği keyif dayanılmaz bir hal alır.
Çiçeklerin açması, böcekler uçuşması, kuşların ötüşleri ve insanın her şeyden önce yaşadığı adaya aşık olmasını beraberinde getirir.
İşte, Akdenizin bu doğu köşesinde bulunan bizim cennet adamızda baharın gelişi de böyledir.
Peki, ama baharın tadını nasıl çıkarırsınız?
Hani yol kenarlarında sıklıkla rastladığınız, bu coğrafyanın en karakteristik bitkilerinden biri olan lapsanalar var ya…
Benim için Kıbrıs’ımda baharın tadı sonsuz gibi görünen tarlalar içindeki maviden yeşile dek uzanan renk cümbüşü içersinde sap sarıçiçekleriyle o lapsana çiçeklerini seyretmektir.
Turpgiller familyasından olan lapsana, ya da diğer adıyla hardal çiçeğinin bilimsel adı Sinapis alba’dır.
Avrupa ve Asya’da yabani ve yaygın olarak yetişen tek yıllık bu otsu bitki aslında bir kış bitkisidir.
Ancak, istilacı bir tür olarak kabul edilen bu bitki, bizim ülkemizde Şubat-Haziran arasında yaygın bir dağılım göstermektedir.
Taze iken oldukça etli sapı ve yapraklan olan lapsanalar, ince sarıçiçekleri rasatlanınca hardalda kullanılan tohumlarını oluşturur.
Hardal yapımı dışında, fırın yemeklerinde, baharat karışımlarında, etler ve turşularda da kullanılır.
Tohumlarından hardal yapılan lapsana, özellikle orta yaş ve üstü Kıbrıslılar tarafından da ev yemeklerinde sıklıkla tüketilmektedir.
Lapsana, dede ve nenelerimiz için salata ve zeytinyağlıların vazgeçilmez unsurlarından birini oluşturuyor.
Oğuz M. Yorgancıoğlu’nun ”Kıbrıs Türk Folkloru” (2000) Kitabı’nda belirttiğine göre, ‘‘Bu bitki kaynanmış kuru bakla veya böğrülceye konur, bazı bölgelerde patatesle karışık valini olur, bazen da diğer otluklarla yahnisi yapılır’’.
Üstelik lapsanaların kullanım alanı sadece yemeklerle sınırlı değildir ve önemli bir antioksidan kaynağı olarak da kabul edilmektedir.
Yakın Doğu Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmasötik Botanik Anabilim Dalında yapılan araştırmalar kapsamında, Sinapis alba (Lapsana)’nın ‘‘Hastalıklar ve Tedavilerinde Kullanılan Tıbbi Bitkiler’’ adlı çalışmada (Çiğdem Depreli Ozan, 2011) tıbbi önemi ortaya konmuştur.
Buna göre lapsananın, Analjezik rahatsızlıklar, Bağırsak Hareketleri Bozukluğu, Gastrit, Gaz Söktürücü, Hazımsızlık, Hemoroit, İshal, İştah Açıcı, Kabızlık, Spazm, Ülser, Romatizmal Hastalıklar, İskelet Ağrıları, Kırık-Çıkıklar ve Burkulmalarda tedavi edici bir özelliği vardır.
Yeni nesil her ne kadar da, bu bitkinin yemeklere kattı lezzetten ve değerinden yoksun olsa da her Kıbrıslı lapsananın önemini bilmek zorundadır.
Çünkü en az 2 bin yıldır yararından ötürü tarımı yapılan bu bitki, şimdilerde bu adada yok olmaya mahkûm olduğunu hisseden bizlere örnek olmaktadır.