ÇevreGündemKıbrısManşetSiyasetToplum

Tulga: Çürük Yapının Alaşağı Edilmesi Hepimizin Sorumluluğudur

Kıbrıs Türk Esnaf ve Zanaatkârlar Odası Genel Koordinatörü Hürrem Tulga, “Çürük yapının alaşağı edilmesi hepimizin sorumluluğudur” diyerek yazılı bir açıklamada bulundu.

Tulga’nın açıklaması şu şekildedir:

“Kuzey Kıbrıs, uzun yıllar toplumun üretime katılmadığı, toplumun katılımının öngörülmediği, mesleki eğitimin dışlandığı dolayısı ile ekonominin yok sayıldığı bir ülke olarak yaşatıldı. Her daim tökezleyen ve suni teneffüsle yaşatılan bir çürümüşlükle yol aldı.

Eğitim dendiği zaman neredeyse sadece üniversitenin anlaşıldığı, yerel insan kaynaklarının üretime yönlendirilmesi yerine, devlette istihdamın yapıldığı ve halkın vergileriyle oynandığı bir yapı yaratıldı. Devlete istihdamı edilmeyenler ise göç yollarında İngiltere, Avustralya gibi ülkelere yolcu edildi.

Diğer yandan devlet kurumlarının zaman içinde içi boşaltıldı veya elden çıkarıldı. Böylece devlet düzenleyici, denetleyici fonksiyonlarını yerine getiremez oldu. Ada ülkesi gerçeğine rağmen havaalanı, havayolları gibi kurumlar kaşla göz arasında bitirilirken elektrik kurumu, telekominikasyon dairesi gibi toplumsal değerlerin geleceği belirsizliğe itildi. Üretimi doğrudan etkileyen TÜK, Cypfruvex; altyapıyla ilgili olan su, karayolları gibi kurumlar neredeyse bitme noktasına getirildi.

Kısacası ülkede kalitesizlik, standart dışılık, kuralsızlık, sorumsuzluk başını alıp giderken her şeyin sayılarla ölçüldüğü, yağma ve ganimetin itibar gördüğü bir çürümüşlük ortaya çıktı. Bu sorunları çözmek ancak ve ancak samimi, dürüst bir yüzleşme süreci ile mümkün olabilir.

Bu yüzleşmeyi yapabilmek pek çok sıkıntıyı içinde barındırıyor. Başarabilmek için bugüne kadar edindiğimiz alışkanlıkları ters yüz etmek, bedel ödemeyi ise göze almak dışında bir seçenek görülmüyor. Sivil toplum örgütlerinden sendikalara, partilerden kurumlara kadar her kademede sorumluluk üstlenilmesi, dayanışmanın yükseltilmesi, daha sancısız ve sıkıntısız yeni bir başlangıç için şart olmuştur.

Salgın döneminde net bir şekilde ortaya çıktığı gibi, çoğunluğun mutsuzluğu ve acısı üzerine inşa edilen bu çürümüş yapı, alaşağı edilmediği sürece, her geçen gün daha fazla sayıda insanımız sıkıntıya girecek, acılar yaşayacak, varlığı tehlike altında olacaktır.

Seçimler, seçimler sonucunda oluşacak olan meclisi, dünyada olduğu gibi mücadelenin çok önemli bir parçası olarak görmeli ve çürümüşlükten kurtulmak için önümüze gelen bu fırsatı değerlendirmeliyiz.

TC, AB veya herhangi bir devletin, sorunların çözümüne katkı koymalarını istemek başka birşeydir, bu devletlerin önümüzde duran sorun ve çürümüşlüğe müdahale etmelerini ve düzeltmelerini beklemek başka bir şeydir. Bilmemiz gereken, sorunlarımızı ele almadıkça birşeylerin olmayacağı, değişmeyeceği ve sonuçta elsiz, kapasitesiz, yeteneksiz bir varlık olarak sorunları büyütmeye devam edeceğimizdir. Ne kadar hazindir ki kendi ürettiğimiz ve her kesimin en sık tükettiği patatesi bile tane ile alarak sofralarımıza koyacak duruma düştük.

Seçime beş kala üretimi, eğitimi en önemli mücadele konusu yapan, sorumluluk üstlenmekten ve risk almaktan kaçınmayan bir yapı olarak, bir kez daha halkımıza somut olarak önerilerimizle birlikte seslenmek istiyoruz. Aynı zamanda tavrımızı belirleyecek olan da bu önerilerimiz olacak.

İşte önerilerimiz;

  • Ülkemizde mülksüzleşmehaciz tehdidinden dolayı hiç bu kadar yoğun derecede yaşanmadı. Başta dövizle borçlananlar olmak üzere tüm borçluların ödeme yeteneğini yeniden kazanmaları için çözümler üretilmelidir.
  • Salgın ve TL değer kaybı ile birlikte tüm gücü tükenen özel sektör çalışanları, esnaf ve zanaatkarlar, mikro-küçük işletmeler için bütçeden kaynak ayrılmalıdır. Yarattığımız ve bize ait olan kaynakların etkin ve adaletli kullanımı bu olanağı yaratacaktır.
  • Salgın ve TL değer kaybının yarattığı acıları yaşamadan yeterince hissetmek ne kadar olasıdır, tartışılır… Ancak devletin aynı zamanda bu ülkenin üretici gücü olan bu insanları, bugüne kadar görmezlikten gelmesi, büyük bir toplumsal yaranın oluşmasına neden oldu. Büyümeye devam eden bu yaraların kapatılması için üreten, katma değer yaratan, bütçenin kaynağı olan bu insanlarla dayanışma içinde olmak, yeni dönemde oluşacak olan hükümetin en büyük sorumluluğu olacaktır.
  • Kendi işini yapmayan veya yapamayan toplumların geleceği olamaz. 1980 yılından bugüne uygulanan politikalardan dolayı artan bir şekilde tüm ihtiyaçlar, dışardan gelen insan gücü ile giderilmiştir. Bu politikaların artık sonu geldi. Hayat standartlarının gerilemesi, alım gücünün tükenmesi, dolayısı ile yoksullaşma dışardan gelen insan akışını durdurmuştur. Gençlerin üniversitelere olan akışı eğitimle planlanmalı,gençleri mesleki eğitime yönlendirmek için gereken herşey yapılmalıdır.
  • Küçük ölçekli işletmelerle ne depolama, ne standartlar ne de devamlılık sağlanamaz. Ayrıca bu yapıyla maliyetlerin daha yüksek olması kaçınılmazdır. Ülkemizin temel üretici gücü olan küçük işletmelerin devamlılığı için kooperatifler çatısı altında birleşmeleri, ivedi olarak sağlanmalıdır. Ülkede planlama ve ihracat olanağının ve katma değer artışının sağlanması, toplumun üretici kılınması ancak bu yolla mümkündür.
  • Yeşil hat tüzüğünün kapsamının genişletilerek işlenmiş gıda ürünlerinin ihracatı ve pazarlanması için gereken herşey yapılmalıdır.
  • İmar planları inşaatların çoğalmasına değil, üretimin ve yaşam kalitesinin arttırılmasına odaklanmalıdır. Çevrenin, doğanın, sahillerin, toprağın bir karışına dahi ihtiyacımız vardır. İmar planları bu felsefe ile yeniden ele alınmalıdır.
  • Üretimin candamarı olan sanayi bölgeleri ivedi olarak belediyelerle işbirliği içinde özerk yönetimlere kavuşturulmalı, siyasi rant alanı olmaktan çıkarılmalıdır.
  • Bu çürümüşlük içinde eğitim kurumları ve sağlık sistemleri çökertilmiş ve yoksul ailelerin hizmet alamamaları yanında bir o kadar daha yoksullaşmalarına neden olmuştur. Eğitim kurumları ve sağlık sistemi bu çerçevede yeniden ele alınmalıdır.”

Benzer Haberler

Başa dön tuşu